Hacı Torun Efendi

Hacı Torun Efendi, Kayseri evliyâsındandır. 1799 (H.1214) târihinde doğdu. Asıl adı Muhammed Sâlih’tir. Medrese tahsilini Kayseri’de tamamladı. Bir aralık hacca da giden Hacı Torun Efendi, gidiş ve dönüşlerinde Mekke, Medîne ve Şam gibi Osmanlı vilâyetlerindeki âlimlerle karşılaşmış ve onlarla ilmî sohbetlerde bulunmuştur... Bir vaazında buyurdu ki: 

“Allahü teâlâ zâtı ile vardır. Varlığı kendi kendiyledir. Şimdi var olduğu gibi, hep var idi ve hep var olacaktır. Varlığının önünde ve sonunda yokluk olamaz. Çünkü, Onun varlığı lâzımdır. Ya’nî (Vâcib-ül vücûd)dur. O makâmda, yokluk olamaz. Allahü teâlâ birdir. Ya’nî şerîki, benzeri yoktur. Vâcib-ül vücûd olmakta ve ülûhiyyette ve ibâdet olunmaya hakkı olmakta ortağı yoktur. Ortağı olmak için, Allahü teâlânın kâfî olmaması, müstakil olmaması lâzımdır. Bunlar ise kusûrdur, noksanlıktır. Vücûb ve ülûhiyyet için noksanlık olamaz. O kâfîdir, müstakildir. Ya’nî kendi kendinedir. O hâlde şerîke, ortağa lüzûm yoktur... 
Görülüyor ki, şerîki olduğunu düşünmek, ortaklardan her birinin noksan olacağını gösteriyor. Ya’nî şerîk bulunmasını düşünmek, şerîk bulunamayacağını meydâna çıkarıyor. Demek ki, Allahü teâlânın şerîki yoktur. Ya’nî birdir. 
Allahü teâlânın kâmil, noksan olmayan sıfatları vardır. Bunlara (Ülûhiyyet sıfatları) denir. Bunlar, hayât [diri olmak], ilim [bilmek], sem’ [işitmek], basar [görmek], kudret [gücü yetmek], irâde [istemek], kelâm [söylemek] ve tekvîn [yaratmak]tır. Bu sekiz sıfata, (Sıfât-ı sübûtiyye) ve (Sıfât-ı hakîkiyye) denir. Bu sıfatları da kadîmdir. Ya’nî, sonradan olma değildir. Kendinden ayrı olarak, ayrıca vardır. Ehl-i sünnet âlimleri böyle bildirmekdedir. (Allahü teâlâ, onların çalışmalarını meşkûr eylesin!)” 

BEŞ?VAKİT?EZANDA... 
Hacı Torun Efendi, 1885 (H.1302) yılında Kayseri’de vefât etti ve Hunad Câmii şerîfinin içinde hazırlanan makamda medfundur. Vefatından biraz önce, şu beyti söyledi ve kabir taşına yazılmasını vasiyet etti: 
“Îzâ kâle’l-Müezzinü fi’l-hamsi eşhedü/Ve nahnü nücîbu fi’l-Kubûrî ve neşhedü.” 
Manası: “Müezzin beş vakit ezanda; ‘Cenâb-ı Hakkın varlığına ve birliğine ve Peygamber efendimizin O’nun resûlü olduğuna şehâdet ederim’ dediğinde biz de mezarda olduğumuz halde cevap verir ve şehâdet ederiz.” 

Toplam Görüntülenme: 1016

Yayın tarihi: Pazartesi, 10 Ekim 2011

Bunları okudunuz mu?