Fıkıh ve kırâat âlimi Muhammed el-Mürşidî

Muhammed el-Mürşidî, evliyânın büyüklerinden, fıkıh ve kırâat âlimidir. 738 (m. 1337) senesi ramazân-ı şerîf ayında Münye’de vefât etti...

Ebû Abdullah el-Mürşidî, çok kerâmeti görülen velîlerdendir. Münye’deki Benî Mürşid dergâhına çekilip, orada ibâdetle meşgûl oldu. Ziyâretine gelenlere bizzat hizmet edip, yemek ikrâm ederdi. Gelen az olsun, çok olsun, kimin hâtırından hangi yemek geçti ise getirip önlerine koyardı...

“MİNBERDE NE OKUNUR, BİLMEM Kİ!”
Hatîb Muhammed bin Merzûk et-Tilmsânî şöyle anlatır: 
“Babamın hocalarından birisi de, Muhammed el-Mürşidî idi. Bir yolculuğumuzda, ondokuz yaşında iken babam beni onun dergâhına götürdü. Cum’a günü idi. Pekçok âlim, fakîh, hatîb orada toplanmıştı. Namaz vakti yaklaşınca, âlimler birbirine bakıp kim öne geçecek diye bekleştiler. O esnada Ebû Abdullah el-Mürşidî, kaldığı odadan çıkıp, sağa ve sola baktı. Babamın arkasında olduğum hâlde, nazarı bana erişti ve; “Ey Muhammed yaklaş!” buyurdu. Beni alıp kendi odasına götürdü. Orada, farz, sünnet ve namaz ile ilgili bazı bilgilerden anlattı. Kalkıp güzel bir abdest aldım. Berâberce mescide çıktık. Bana minberi gösterip; “Ey Muhammed, şimdi minbere çık, insanlara hutbe oku, nasîhat et” buyurdu. Ben heyecanla; “Orada ne söylenir bilmem” diye arz ettiğimde, “Minbere çık” buyurup, hatîblerin hutbede eline alıp dayandıkları bir kılıç verdi. Müezzin ezânı bitirinceye kadar, ben kılıca dayalı olarak ne söyleyeceğimi düşünmeye başladım. Ezân bitince, bana yüksek bir sesle; “Ey Muhammed kalk! Besmele ile başla” buyurdu... Ayağa kalkıp Besmele okudum. Arkasından fasîh bir şekilde hutbe okumaya başladım. Daha önce bilmediğim, duymadığım şeyleri söyledim... Vaazımın tesîri ile cemaat büyük bir huşû ve dikkat ile bana bakıyorlardı. Nihâyet, hutbemi tamamlayıp minberden indim. Ebû Abdullah el-Mürşidî bana yaklaşıp; “Çok güzel bir hutbe okudun. Tebrik ederim. Seni hutbe okumak ile vazîfelendirdim” buyurdu...

“KÖYLÜLER DERGAHA GELSİN!”
Ebû Abdullah el-Mürşidî, bir gün yanındakilere: 
“Etrâftaki köylere haber gönderin, dergâha gelsinler” buyurdu. Meğer bunlar, onun son sözleri imiş. Köylülerin hepsi geldi. O, odasına girip uzun müddet kaldı. Gelenler ne olacağını merakla beklediler. Fakat o, odasından çıkmadı. Nihâyet merakla odasına girildiğinde, vefât etmiş olduğu görüldü. Hâlbuki odasına girerken hiçbir hastalık belirtisi yoktu. Gelenler cenâzesini yıkayıp namazını kılıp, dergâhına defnettiler.

Toplam Görüntülenme: 1300

Yayın tarihi: Salı, 25 Ağustos 2009

Bunları okudunuz mu?