Çaresizlerin çaresi Hayât bin Kays

Ha­yât bin Kays, Ur­fa’nın Har­ran il­çe­sin­de ye­ti­şen ev­li­yâ­nın bü­yük­le­rin­den, arif­le­rin ile­ri ge­len­le­rin­den­dir. Öm­rü­nün 50 se­ne­si­ne ya­kı­nı­nı Har­ran’da ge­çir­miş bü­yük bir ve­lî­dir. İn­san­lar ve ba­zı sul­tan­lar, onu zi­ya­ret edip du­âsı­nı alır­lar, onun­la be­ra­ber ol­mak­la be­re­ket­le­nir­ler­di. Cö­mert­li­ğiy­le meş­hur­du. 1185 (h. 581) yı­lın­da ora­da ve­fât et­ti. Har­ran’ın dı­şı­na def­ne­dil­di...

SUL­TAN­LAR DU­ASI­NI ALIR­DI...
Âlim ve câ­hil, her­kes on­dan is­ti­fâ­de et­miş, Har­ran hal­kı­nın ba­şı sı­kış­tı­ğın­da doğ­ru­ca ona koş­muş­tur. Me­se­lâ Har­ran ova­sın­da, ba­zan gün­ler­ce su­yun dam­la­sı bu­lun­maz olur­du. Halk, bu­nun çâ­re­si­ni bul­muş­tu. He­men Ha­yât bin Kays haz­ret­le­ri­ne ko­şar, onun du­âsı­nı alır, du­âsı­nın him­met ve be­re­ke­tiy­le yağ­mur ya­ğar, halk su­suz­luk­tan kur­tu­lur­du...
Bu hu­sus­ta onun yar­dım­la­rı say­mak­la bi­ti­ri­le­mez. Sul­tan Nû­red­dîn Zen­gî onu zi­ya­ret edip, Hı­ris­ti­yan­la­ra kar­şı yap­tı­ğı ci­hâd­da azim ve gay­re­ti­ni kuv­vet­len­di­rir­di. O da, onun mu­vaf­fak ol­ma­sı için du­â eder­di. Sul­tan Se­lâ­had­dîn-i Ey­yû­bî de zi­ya­ret eder, on­dan du­â is­ter­di. Du­âsı­nı ala­rak yap­tı­ğı har­bi ka­za­nır­dı...
Ha­yât bin Kays el-Har­râ­nî haz­ret­le­ri­nin ke­ra­met­le­ri meş­hur­dur. Hik­met­ler­le do­lu, kalb­le­re te­sir eden söz­le­ri pek çok­tur. Bu­yur­du ki:
“Kal­bin­de, Al­lah kor­ku­su bu­lun­dur­mak ve sıd­dîk­le­rin hâl­le­ri ile hal­len­mek is­te­yen kim­se, her işin­de sün­net-i se­niy­ye­ye ya­pış­ma­lı, onu mut­la­ka ye­ri­ne ge­tir­me­li ve he­lâl lok­ma ye­me­li­dir. İn­sa­nın me­lek­lik sı­fa­tın­dan mah­rum ol­ma­sı, ha­ram ye­me­si ve Al­la­hü te­âlâ­nın ya­rat­tık­la­rı­na ezi­yet et­me­si se­be­biy­le­dir.”
“Sâ­dık ta­le­be­nin alâ­me­ti şu­dur ki; bir ân da­hi ol­sun, Rab­bi­ni zik­ret­mek­ten, O’nu ha­tır­la­mak­tan ay­rıl­ma­ma­lı ve O’nun hak­kı­nı gö­ze­te­rek, farz­la­ra ve sün­net­le­re de­vam et­me­li, dün­yâ­nın ge­çi­ci zevk­le­ri­nin sev­gi­si­ni kal­be sok­ma­yıp at­ma­lı ve kal­bin­de dâi­ma ce­nâb-ı Hak­kın sev­gi­si­ni bu­lun­dur­ma­lı­dır.”

“MU­HAB­BET İLE KA­VU­ŞU­LUR...”
Ve­fat eder­ken ta­le­be­le­ri­ne şun­la­rı söy­le­di:
“Mu­hab­bet, ya­nî Al­la­hü te­âlâ­yı sev­mek, ma’ri­fe­tin (ya­nî O’nu ta­nı­ma­nın) ve Hak­ka gi­den yo­lun en bü­yük ni­şa­nı­dır. Ba­kî (ya­nî son­suz var) olan sev­gi­li­ye, mu­hab­bet ile ka­vu­şu­lur.”
Ebû Ab­dul­lah el-Ku­re­şî di­yor ki: “Ve­fât­la­rın­dan son­ra ka­bir­de, ha­yat­la­rın­da­ki gi­bi ke­ra­met­le­ri ve ta­sar­ruf­la­rı de­vam eden dört ev­li­yâ gör­düm. Bun­lar: Ma’rûf-i Ker­hî, Sey­yid Ab­dül­kâ­dir-i Gey­lâ­nî, Ukayl-i Mün­be­cî ve Ha­yât bin Kays el-Har­râ­nî haz­ret­le­ri­dir.”

Toplam Görüntülenme: 1636

Yayın tarihi: Cuma, 19 Aralık 2008

Bunları okudunuz mu?