Bu sayfayı yazdır

Bu, sana layık bir ibadet değildir

Hâfızüddîn Acemî hazretleri Osmanlı İslâm âlimlerindendir. 957 (m. 1550’de İstanbul’da vefât etti. Namazın rükünleri hakkında buyurdu ki:

Tekbir-i tahrime, namaza giriştir. Ellerini kaldırmak, (Her şeyden uzağım) demektir. (Allahü teâlâ bu namazımıza lüzum ve ihtiyaçtan münezzeh) demektir. Allahü ekber demek farzdır. Çünkü namaza dâhil olduğu zaman ihtiyaç ve vehimden kurtulma zamanıdır. Diğer tekbirler sünnettir. Kıyam, nihâyeti zillet ve tevazudur. Beş duyu organının hareketlerini kontrol altına almış, azasını hareketten düşürmüş, huşû eder ve zelil bir vaziyette bulunmuş olarak, Allahü teâlâyı tazim etmiş, yüceltmiş olan avamın, (Ben Ona layık ibadette bulundum) diye zihnine bir şey gelir. Allahü ekber deyip, rükûa gidince hatırayı yine def ediyor. Cenab-ı Hakk’a layık huzuru yapamamak, kusuru kendisine isnat edip, Cenab-ı Hakk’ı kusurdan münezzeh bilmektir. İlk önce huzura dâhil olunca, (Sübhaneke) okuyacaklardır ki, (Benim bu kıldığım namazın liyakatinden Sen münezzehsin. Sana layık bir ibadet değildir. Fakat memurum, yapacağım) demektir. Bu hitap, lezzet almak içindir. Hitapta bir lezzet vardır.
Namaz kılmaya başlayan kimse "Sübhaneke"yi okur ve der ki: (E’uzü billahimineşşeytanirracim) Yani (Ya Rabbi! Şeytanın şerrinden Sen beni muhafaza et!) Melekler, hep Fatiha sûresindeki dualara âmin demeye hazırdır. İmam, âmin deyince, melekler de âmin der. Ve cemaat bir anda âmin derler. Meleklerin âmini ile beraber olan âminler reddedilmez. Ve çürük âminlerimiz onların makbul âminleri yanında kabule şayândır. Çünkü Allahü teâlâ kerimdir. Namaz kılmaya başlayınca, kıyamda, (Ya Rabbi! Ben her emrini yerine getirmeye hazırım) deniyor. Rükû’, tevazu demektir. Rükû’ edenler, âciz vaziyettedirler. Ellerini, dizlerine dayar. O vakitte, rükû’ kıyamdan daha ziyade zillet ve korkuya delalet ettiğinden, nefsin, (Allahü teâlâya layık bir ibadette bulundum) yolundaki vehmlerini yok için (sübhâne) der. Yani münezzehdir, münezzehdir, münezzehdir. (Rabbiyel azim)=Benim Rabbim, bu rükû’um sana layık bir rükû’ değildir. Tekrarı da bunu kuvvetlendirmek içindir. Burada Allahü ekber, sünnet değildir. (Semi’allahülimen hamideh) denir. (Semi’a), (İşitsin, kabul etsin) demektir. Ya Rabbi! Büyüklüğüne karşı, ben tahammül edemedim, diyerek bir daha doğrulur. Sonra ayaklara kapanır gibi, Allahü ekber diyerek secdeye gider. Bu kıyama liyakatinden seni tenzih ediyorum ya Rabbi, der.

Toplam Görüntülenme: 1218

Yayın tarihi: Cumartesi, 20 Ocak 2018