Bu sayfayı yazdır

Hasetçi kimseler daima kederlidir

Mehmed Sâdık Efendi, Kırksekizinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır. 1040 (m. 1630) senesinde doğdu. 1121 (m. 1709) senesinde İstanbul’da vefât etti. “Risâle-i akâid” isimli eserinde buyuruyor ki:

Haset; kıskanmak, çekememek, Allahü teâlânın ihsan ettiği nimetin ondan ayrılmasını istemektir. Faydalı olmayan, zararlı olan bir şeyin ondan ayrılmasını istemek haset olmaz, gayret olur.
Haset, kötü huylardan, kalp hastalıklarındandır. İnsanda, kötülenmiş olan bazı hâllerin ortaya çıkmasına sebep olur ki, bazıları şöyledir:
Haset eden kimse, sebepsiz yere haset ettiği kimseye kızar. Kabahati olmadığı hâlde ona kin besler. Doğru olan, ortada ve apaçık bir şekilde bulunsa bile, onu inkâr eder. Nasihatten kaçar. Her türlü çirkin yola başvurur. Kendisi muhtaç olsa bile, haset ettiği kimsenin yanındaki şeylerden faydalanmaktan uzak kalır. Hasedinden dolayı, hased ettiği kimsenin ilminden ve faziletlerinden istifade edemez. Haset ettiği kimse, kendisinden; mal, mülk, makam, ilim vs. bakımlardan üstün bile olsa, ona tevazu göstermez. Ona karşı daima kibirlilik gösterir. Ona kötülükle muamele eder. Ancak o nimetin, haset ettiği kimseden gitmesi ile rahat olur. Bundan zevk alır. Ne kadar şaşılır ki, başkasında bulunan nimetin ondan gitmesini nimet bilmektedir.
Hasetçi kimse, daima gamlı ve kederlidir. Kimse tarafından sevilmez. Fazilet sahipleri hiç kimseyi haset etmezler. Sâdece başkalarında bulunan ilim, edep, hayır ve taatler hususunda gıpta ederler. Yani o nimetin bulunduğu kimseden gitmesini istemezler. Bununla beraber, o nimetin, kendisinde de bulunmasını arzu eder, isterler.
Gıpta, haset değildir. Gıpta eden kimse, haset gözüyle bakmaz. Kendisi için istediğini, diğer mümin kardeşi için de ister. Hasetçi ise böyle değildir. O, kendisinde bulunan bir nimetin, başka birinde daha bulunmasına tahammül edemez. Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Mümin gıpta eder. Münafık ise haset eder” buyurdu.
Mûsâ aleyhisselâm, Arş-ı a’lâ altında bulunan bir kimse gördü. Bu kimsenin bu nimete nasıl kavuştuğunu merak edip, münâcaatında Allahü teâlâya sual etti. Allahü teâlâ, o kimsenin, kavuştuğu nimetlerden dolayı hiç kimseyi haset etmediğini, ana-babasına karşı gelmediğini, nemime (söz taşımak) için yürümediğini, bu hasletleri sebebiyle bu dereceye yükseldiğini bildirdi.

Toplam Görüntülenme: 974

Yayın tarihi: Pazar, 09 Temmuz 2017