Bu sayfayı yazdır

Dünyalıklar nefsin harp âletleridir

Sun’îzâde Mehmed Emîn Efendi, Kırkbirinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır. 1076 (m. 1665) senesinde İstanbul’da vefât etti. Meşihat makamında, kendisine sorulan bazı suâllere şöyle cevap verdi:

Suâl: İnsan ölüp, canı bedeninden ayrılınca, aslına döner mi, dönmez mi?
Cevap: Dönmek demek, hayâtında döneceği yeri bilmek, hicapları, perdeleri anlamak, bağlılık ve alâkaları bilmek ve o âleme karşı içinde bir sevgi, bir aşk hâsıl olmak ve şevki yardımcı bulup, perdeleri aradan kaldırmak, alâka ve bağları kesmek, yüzünü varlıklardan çevirmek ve yaradana dönmek ve her makamın hakkını gereği üzere yerine getirmek ve her makama âit bölümleri de o makamda îfâ etmek ve tabiî ölümden önce hakiki ölümle ölmektir. Böyle yaşarsa ve böyle ölürse, kendi aslına döner ve kavuşur.
Suâl: Dünyâ nedir?
Cevap: Allahtan gayri her şey dünyâdır. Senin nefsin alçak ve aşağıdır. Nefsine yakın olan her şey dünyâdır. Bugün, dünyâ senin nefsine yakındır, yarın âhiret. Bu manâda şöyle demişlerdir: Bugün, akşam, dün ve yarın... Dördü bir, siz yalnız varın. Yarın, inanıyoruz ki bize şöyle denecek: “And olsun, sizi, ilk defa nasıl çırılçıplak yaratmışsak, onun gibi yapayalnız ve teker teker huzurumuza gelirsiniz.” (En’âm-94). Yani mademki işin sonu bu olacaktı, önceden niçin bunu bilmediniz! Bunu bilip, tercihini bu yönde yapan ne bahtiyar kişidir. Zîrâ dünyâ nefsin evidir ve dünyalıklar onun harp âletleridir. O kendi evinde rahat durmakta, arkadaş ve dostlarından da yardım beklemektedir. Ruh ise bu âlemde kendi arkadaş ve akrabalarından uzak kalmış, aslını unutmuştur, ilâhî bir yardım gelmedikçe, ondan bir iş, bir fayda gelmez.
Suâl: Allahü teâlâ mutlak olarak cömerttir ve feyzi dâimidir. Böyle olduğu hâlde, niçin insanlar arasında feyz almakta ayrılık vardır?
Cevap: Gördüğün bu ayrılık, feyzde ve feyz verende değildir. Kabulde ve kabul edendedir.
Suâl: Dediniz ki, feyzin gelmesi farksızdır. Fakat kabul edendedir. Bu farkı nereden biliriz?
Cevap: Taşla toprağın ayrılığı gibidir. Birinin aslı saf, diğeri bulanıktır. Maddesi, aslı saf olan, vasıtasız kabul eder. Bu ise Peygamberlerin ruhlarıdır. Yani böyle olmayanlara feyzi kabul etmeleri için vasıtaya muhtaçtırlar. İster bu vâsıta Peygamberler, ister evliya, ister hükema ve rasih ilimli âlimler, ister mücahede ve riyazet olsun. Maddesi, aslı bulanık olan hiçbir vâsıta kabul etmez. Her ne kadar bazısı taklitle kabul etse de, hakikate kavuşamaz.

Toplam Görüntülenme: 927

Yayın tarihi: Salı, 11 Nisan 2017