Bu sayfayı yazdır

Sultan Mahmud'un nedimi Ayaz

Ahmed Gavsî Efendi Osmanlı velîlerindendir. Büyük velî Ahmed-i Bîcân hazretlerinin torunlarındandır. Selânik'te doğdu. Zamanının usûlüne göre aklî ve naklî ilimleri tahsîl edip icâzet aldı.

Bursa'ya gelerek Mevlevîhâne Şeyhi Sâlih Dede Efendiye talebe oldu. Onun hizmet ve sohbetlerinde bulunarak tasavvuf yolunda ilerledi. Hocasının vefâtından sonra İstanbul'a geldi. Galata Mevlevîhânesi Postnişînliğine tâyin edildi. 1697 (H.1109) senesinde İstanbul'da vefât etti. Bir dersinde Mesnevî’den şu menkıbeyi okudu:
Sultan Mahmud’un Ayaz adlı bir nedimi (can dostu) vardı. Sultan, nedimi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok severdi. Derken Sultan’ın öylesine itimadını kazandı ki, bütün sultanlığın hazinedarı oldu. En kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilirdi. Bunu gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız oldular. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir nedime böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedemediler... Bir gün Sultan’ın huzurunda bir saraylının diğerine şöyle dediği duyuldu: “Ayaz’ın sık sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun mücevherlerimizi çaldığından adım gibi eminim.” 
Sultan kulaklarına inanamadı. “İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim” dedi. Duvara küçük bir delik yaptırıp, içeride olanları seyretmeye hazırlandı. Ayaz’ın sessizce içeri girdiğini, kapıyı kapattığını ve sandığa gittiğini gördü. Orada sakladığı küçük bir bohçaydı bu. Bohçayı öpüp alnına koydu ve sonra da açtı. İçinden çıkan, köleyken giydiği yırtık pırtık bir elbise! Aynanın karşısına geçti. Kendi kendine “Daha önceleri bu elbiseyi giydiğin zamanlar kim olduğunu hatırlıyor musun?” diye sordu. “Bir hiçtin sen… Hepsi hepsi satılacak bir köleydin ve Allah, Sultan’ın eliyle sana rahmetinden belki de hiç hak etmediğin nimetler lütfetti. Asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal mülk insanın hafızasını uçurur, nisyana sürükler. Şimdi sen de, nimetçe senden aşağı olanlara kibirle bakma ve daima hatırla!”
Sonra sandığı kapattı, kilitledi ve sessizce kapıya doğru yürüdü. Hazine dairesinden çıkarken birden Sultan’la yüz yüze geldi. Sultan gözlerini Ayaz’ın yüzüne dikmiş dururken, yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyordu ve boğazı düğümlenmişti, konuşmakta güçlük çekiyordu: “Bugüne kadar mücevherlerimin hazinedarıydın, ama şimdi… Kalbimin hazinedarısın. Bana benim de önünde bir hiç olduğum Sultanımız olan Rabbimizin huzurunda nasıl davranmam gerektiği dersini verdin.”

Toplam Görüntülenme: 1029

Yayın tarihi: Çarşamba, 08 Şubat 2017