Bu sayfayı yazdır

Kâsım bin Abdullah el-Basrî

Kâsım bin Abdullah hazretleri, Basra'da yetişen evliyânın büyüklerindendir. 580 (m. 1184) senesinde Basra'da vefât etti. Kerâmetleri pek çoktur. Kendisini sevenlerden birisi şöyle anlatıyor: 

Kâsım bin Abdullah Basrî hazretlerini ziyâret için Basra'ya gelmiştim. Geçtiğim yerlerde hayvan sürüleri, araziler, hurmalıklar gördüm. Bunların kime âit olduğunu sordum. Hep, Kâsım bin Abdullah hazretlerine âit olduğunu söylediler. Hatırıma geldi ki, bunlar hükümdârların işidir. Acaba Allah adamlarından birisi, kalbini böyle şeylerle niye meşgûl ediyor?.. Bu düşüncelerle yoluma devam ettim. Kur'ân-ı kerîmden En'âm sûresini okuyordum. Kalbimden öyle niyet ettim ki, o zâtın kapısına vardığım zaman hangi âyet-i kerîmeyi okuyor olursam, o âyet benim hâlimi bildirsin. Bu niyetlerle ve En'âm sûresini okuyarak, o zâtın dergâhının eşiğine ayağımı koyduğumda, En'âm sûresinin "Onlar ki, Allahü teâlânın kendilerini hidâyetine eriştirdiği kimselerdir. Sen de onların gittiği yoldan yürü..." meâlindeki 90. âyetini okuyordum. Ben henüz içeri girmek için izin istemeden, hizmetçi acele ile çıkıp beni karşıladı ve beni Kâsım bin Abdullah hazretlerinin yanına götürdü. Ben bu hâle çok hayret ettim. Bana ismim ile hitâb ederek: "Yâ Ömer! Benim malım diye yeryüzünde gördüğün şeylerin hepsi emânettir. Onlara âit en ufak bir muhabbet, bu kulun kalbinde yoktur. Allah adamları bunları, Allahü teâlânın dînine hizmet ve O'nun kullarına yardım için ellerinde bulundurur. Ama zerre kadar bunlara muhabbet etmez ve bunlarla kalbini hiç meşgûl etmez. Zâten, kalbinde zerre kadar dünyâ düşüncesi bulunan kimseye, Allahü teâlâyı tanımak nasîb olmaz. Nerede kaldı ki, bunlara gönül vermiş olsunlar." 

Bu mübarek zat, vefatından kısa bir zaman evvel buyurdu ki: 

Hadîs-i şerîfte; "Ey Âdemoğlu, benim malım, benim malım dersin. Senin malından senin olan, yiyerek yok ettiğin, giyerek eskittiğin, yahut Allah yolunda verip âhıret için ayırdığındır" buyuruldu. Yani yediğin yok oldu, giydiğin eskidi, âhırete yolladığın sana kaldı. Malını seviyorsan, düşmana niçin bırakıyorsun. Sevdiğini kendinden ayırma! Beraberinde götür, başkasına bırakma. Hepsini veremiyorsan, kendini de bir vâris yerine koy ve bir hisseyi de kendinle âhırete götür. Bunu da yapmazsan, bari farz olan zekâtını ver de, azâbda kalma. 

Toplam Görüntülenme: 778

Yayın tarihi: Çarşamba, 06 Şubat 2013