Bu sayfayı yazdır

Alâüddîn Buhârî

Alâüddîn Buhârî rahmetullahi aleyh, Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 779 (m. 1377) senesinde, İran taraflarında doğdu. 841 (m. 1438) senesinde Şam’da, Müzze denilen yerde vefât etti. Vefatından kısa bir zaman evvel bir dersinde buyurdu ki: 

Evliyânın rûhâniyetleri, cismâniyetlerinden daha kuvvetlidir. Bunun için aynı zamanda çeşitli yerlerde bulunmaktadırlar. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Efendimiz bir hadîs-i şerîfte; (Cennete her kapıdan girecekler vardır. Her kapı bunları kendisine çağıracaktır) buyurduğunda, Hazreti Ebû Bekr-i Sıddîk; “Sekiz kapının hepsinden birden giren olur mu yâ Resûlallah?” dedi. Resûlullah Efendimiz; (Umarım ki, sen onlardan olursun) buyurdu. Çünkü, insanın rûhu “âlem-i emr”deki asıl mertebesine gidip gelme gücünü kazanınca, insan bir anda çeşitli yerlerde görünebilir, insan ölünce, rûhunun dünyâ ile ilgisi azalacağından, daha kuvvetli olur. Bir anda çeşitli yerlerde görülmesi kolay olur. Velîlerin öldükten sonra, sayılamayacak kadar çok kerâmetleri görülmüştür. Âlimler bunları, söz birliği ile bildirmişlerdir. Meselâ, “Rûh-ül-kuds” kitabında, Ebû Abdullah İşbilî’nin kerâmetleri yazılıdır. Bir gece, Ebü’l-Kâsım bin Hamdin ismindeki kimsenin İmâm-ı Gazâlî’yi reddeden, kötüleyen bir kitabı okurken, gözleri kör oldu. Hemen secde edip yalvardı. Bu kitabı hiç okumayacağına yemîn etti. Allahü teâlâ kabûl buyurup görmek ihsân eyledi. Bu da, İmâm-ı Gazâlî’nin öldükten sonra olan bir kerâmetini göstermektedir. Eshâb-ı Kirâmdan Âsım “radıyallahü anh” hiçbir müşrike dokunmamak için ve hiçbir müşrikin de kendisine dokunmaması için, Allahü teâlâya söz vermiş idi. Kâfirler kendisini şehîd edince, yanına yaklaşmak istediler. Cenâb-ı Hak, arılar göndererek Âsım’ı korudu. Arılar o kadar çoktu ki, yanına yaklaşamadılar. Bu Hazreti Âsım’a ölümünden sonra ihsân edilen kerâmet idi... Eshâb-ı Kirâmdan Hubeyb’i “radıyallahü anh”, kâfirler yakaladı. Muhammed yalancıdır dersen seni bırakırız. Böyle söylemezsen öldürürüz dediler. “Muhammed aleyhisselâmın mübârek ayağına bir diken batmaması için, canımı feda ederim” buyurdu. Şehîd ettiler. Birkaç sahâbi gece gelip, şehidin ipini kestiler. Yere düştü. Yerde göremediler. Nereye gittiğini anlayamadılar. 

Hanzala ismindeki sahâbî, Resûlullah Efendimiz ile gazâya gitmek için acele etti. Gusül abdesti almaya vakit bulamadı. Şehîd oldu. Kendisini melekler yıkadı. Bunun için, “Gasîl-ül-Melâike” adı ile meşhûr oldu... 

Toplam Görüntülenme: 817

Yayın tarihi: Perşembe, 20 Aralık 2012