Bu sayfayı yazdır

Erdebilli Sinân Efendi

Erdebilli Sinân Efendi, Azerbaycan’da, Erdebil köylerinden Râmiye’de doğdu. Önce Erdebil’de tahsil yaptı. Sonra Tebriz’e geldi. Orada Dede Ömer Rûşenî hazretlerinin sohbetlerine katıldı. Hocası onu İstanbul’a gönderdi. İstanbul’da Ayasofya Câmii yakınındaki dergahında vaazlar verdi. Zamânın ileri gelenlerine nasîhat verdi. 1544 (H.951) tarihinde İstanbul’da Koşuyolu’nda vefât etti. 
Sinân Efendi, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki: 

“Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanan, yanî ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyen insana, kıskanç denir. Bu hâl, insanlığın en kötü huylarından biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Böyle insanlar, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır. Kıskanç insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere râzı olmayan insan demekdir. Allahü teâlânın verdiğine râzı olmayan insandan Allahü teâlâ da râzı olmaz. Allahü teâlânın bir insandan râzı olmaması ise, felâketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyâda da, âhıretde de hüsran içindedir. (Ya’nî zarardadır). Bunun için, kendisinde kıskançlık ve hased duygusu olduğunu görenler yavaş yavaş bu huylarından sıyrılmalıdır. Bu pek mümkündür. İnsanlar, kendilerini istedikleri kadar ıslâh edebilir. Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzûra kavuşur. Bu iş, zenginlik ve fakîrlik işi değildir. Bu iş, kalbin zenginliği ve fakîrliği işidir. Nice fakîrler vardır ki, bir lokma ekmeği kazandığı zamân, Allahü teâlâya şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki, milyonlarına dahâ birkaç milyon ekleyemediği için üzüntü içindedir... 

KISKANÇLIĞIN EN KÖTÜSÜ! 
Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez. Yanî onun boyunu, posunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Dahâ kötüsü, onun başına gelen fenâlıklara sevinir. İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Dahâ da mahrûm olurlar. İyi kalbli ve herkesin iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himâyesinde demektir. Peygamber efendimiz (Bir Müslümân, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir Müslümân için istemezse ve bir Müslümân, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği hâlde, o kötülüğü başka bir Müslümân için isterse, onun îmânı tam değildir) buyurmuştur.” 

Toplam Görüntülenme: 842

Yayın tarihi: Salı, 10 Ocak 2012