Bu sayfayı yazdır

Selâmi Ali Efendi

Selâmi Ali Efendi, Celvetiyye yolunda yetişen velîlerdendir. İlim tahsil edip yetiştikten sonra zamânının meşhur rehberlerinden Şeyh Abdullah Efendinin derslerine ve sohbetlerine devâm etti. Bu hocasından feyiz alarak tasavvufta kemâle erdi. Çamlıca’da kurduğu mahalleye onun ismi verilmiştir. 1691 (H.1103) senesinde İstanbul’da vefât etti. Türbesi Üsküdar’dadır. Vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki: 

Tevekkül elde edebilmek kolay değildir. Bir kimsenin bütün malı çalınır veyâ felâkete uğrayıp da, kalbinin hiç değişmemesi, herkesin yapacağı şey değildir. Böyle tevekkül eden pek az bulunur ise de, yok değildir. Böyle tevekküle kavuşmak için, Allahü teâlânın fazl, rahmet ve ihsânının sonsuzluğuna ve kudretinin kemâl üzere büyük olduğuna, kalbin tam inanması, yakîn hâsıl etmesi lâzımdır. Birçok kimseye sermâyesiz rızık gönderdiğini, birçok sermâyenin de, felâkete sebeb olduğunu düşünmelidir. Kendi sermâyesinin elinden gitmesinin, hayırlı olduğunu bilmelidir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Bir kimse geceyi, yarın yapacağı işleri düşünmekle geçirir. Hâlbuki o iş, bu kimsenin felâketine sebeb olacaktır. Allahü teâlâ, bu kuluna acıyıp, o işi yaptırmaz. O ise, iş olmadığı için, üzülür. Bu işim neden olmuyor. Kim yaptırmıyor. Bana kim düşmanlık ediyor diye arkadaşlarına kötü gözle bakmaya başlar. Hâlbuki, Allahü teâlâ, ona merhamet ederek felâketten korumuştur.) 
Fakîrlikten korkmak, uğursuzluğa inanmak şeytândandır. Nitekim, sûre-i Bekaradaki âyet-i kerîmede meâlen, (Şeytân, muhtâc hâle düşeceğinizi, size söz veriyor) buyuruldu. Allahü teâlânın merhametine güvenmek, yüksek ma’rifettir. Ummadık yerlerden, düşünmedik sebeblerle, bol rızık gönderdiği her zamân görülmektedir. Fakat, gizli sebeblere de güvenmemeli, sebepleri yaratana sığınmalıdır... 

TAM TEVEKKÜL SAHİBİ... 
Bir mescidin imâmı, cemâatten birine, (Nereden geçiniyorsun?) diye sorar. O da, (Dur! Önce senin arkanda kıldığım namâzı yeniden kılayım) der. Ya’nî senin, Allahü teâlânın rızık göndereceğine inancın yok. Namâzın kabûl olmaz, demek ister. Böyle, tâm tevekkül eden, her zamân, hiç ummadık yerlerden rızıklanmış, sûre-i Hûddaki âyet-i kerîmenin, (Yeryüzündeki her cânlının rızkını, Allahü teâlâ, elbette gönderir) meâline îmânı kuvvetlenmiştir. 

Toplam Görüntülenme: 1143

Yayın tarihi: Perşembe, 05 Ocak 2012