Bu sayfayı yazdır

Gavsî Ahmed Dede

Gavsî Ahmed Dede, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin tasavvuftaki yolu olan Mevleviyye’ye mensuptur. Büyük velî Ahmed-i Bîcân hazretlerinin torunlarındandır. 1697 (H.1109) senesinde İstanbul’da vefât etti. Kabri Galata Mevlevîhânesi bahçesindedir... 
Gavsî Ahmed Dede, Mevleviyye yolunu bozanları, ney çalıp raks edenleri hiç tasvip etmemiş, ömrünün sonuna kadar bunların yanlış olduğunu anlatmıştır. Vefatından kısa bir zaman önce de şunları söyledi: 

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri tasavvuf deryâsına dalmış bir Hak âşığıdır. İlmi, teşbihleri, sözleri ve nasîhatleri bu deryâdan saçılan hikmet damlalarıdır. O, bir tarîkat kurucusu değildir. Yeni usûller ve ibâdet şekilleri ihdâs etmemiştir. Allahü teâlânın aşkı ile dolmuş, evliyânın büyüklerinden olan Celâleddîn-i Rûmî, ney ve başka hiçbir çalgı çalmadı. Mûsikî dinlemedi ve raks etmedi. İlk Mevlevînin bestelenmesi, ney, rebap, tambur gibi çeşitli çalgı âletleri çalınarak yapılan törenler ve âyinler, Mevlânâ hazretlerinin yaşadığı devirden 3-4 asır sonradır. Onun Mesnevî’sinde geçen ‘ney’ kelimesi, bâzı kimseler tarafından çalgı âleti olan ney şeklinde düşünülüp anlaşıldığı için, yanlış olarak, kendisinin ney çalıp dinlediği sanılmıştır! 
Mesnevî’sine her memlekette, birçok dillerde şerhler, açıklamalar yapılmıştır. Bunlardan pek kıymetlisi ve lezzetlisi, Mevlânâ Câmî’nin kitabıdır. Bu kitapta, Mevlânâ Câmî hazretleri buyuruyor ki: “Mesnevî’nin birinci beytinde [Dinle neyden, nasıl anlatıyor, ayrılıklardan şikâyet ediyor] ney, İslâm dîninde yetişen kâmil, yüksek insan demektir. Bunlar kendilerini ve her şeyi unutmuştur. Zihinleri her an, Allahü teâlânın rızâsını aramaktadır... 

NEY “YOK” DEMEKTİR!.. 
Ney, Fârisî dilinde, yok demektir. Bunlar da, kendi varlıklarından yok olmuştur. Ney denilen çalgı, içi boş bir çubuk olup, bundan çıkan her ses, onu çalan kimseden hâsıl olmaktadır. O büyükler de, kendi varlıklarından boşalıp, kendilerinden, Allahü teâlânın ahlâkı, sıfatları ve kemâlâtı zâhir olmaktadır. Neyin üçüncü mânâsı, kamış kalem demektir ki, bundan da, insan-ı kâmil kasdedilmektedir. Kalemin hareketi ve yazması kendinden olmadığı gibi, kâmil insanın hareketleri ve sözleri de, hep Allahü teâlânın ilhâmı iledir.” 
Ney çalmak, ilâhi okumak, oynamak, zıplamak şöyle dursun, Celâleddîn-i Rûmî (kuddise sirruh), yüksek sesle zikir bile yapmazdı... 

Toplam Görüntülenme: 1279

Yayın tarihi: Pazartesi, 12 Eylül 2011