Bu sayfayı yazdır

Ahmed bin Yahyâ el-Celâ

Ahmed bin Yahyâ el-Celâ, Şam’da yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. 918 (H. 306) senesi Receb ayında Şam’da vefât etti. Zamânın büyük velîlerinden Zünnûn-i Mısrî ile Ebû Türâb Nahşebî hazretlerinin sohbetlerinde yetişip olgunlaştı. Cüneyd-i Bağdâdî, Ebü’l-Hasan-ı Nûrî hazretleri ile görüşüp istifâde etti...

“KÖTÜ ZANDA BULUNMAM!”
Ahmed bin Yahyâ hazretlerinin hikmetli sözleri pek çoktur. 
Hüsn-i zan hakkında sorduklarında “Bir kimse gözümün önünde bir hatâ işledikten sonra kaybolup gitse, onun tövbe ettiğine inanır, hakkında kötü zanda bulunmam” buyurdu.
“Bir insan mânevî mânâda nasıl fakîr olur?” suâline; “Ondan geriye hiçbir şey kalmadığı zaman” diye cevap verdi. “Böyle olduğu nasıl ve ne zaman anlaşılır?” denilince de; “Sol taraftaki günahları yazan melek, yirmi sene boyunca aleyhinde yazacak bir şey bulamadığı zaman anlaşılır” buyurdu.
Ahmed bin Celâ buyurdu ki: “Üstâdım Zünnûn-i Mısrî’yi gördüm, onun sözlerinden hikmet yâni insanların din ve dünyâsı için faydalı olan şeyler damlıyordu. Sehl’i gördüm, o hikmetten başka bir şey söylemiyordu. Bişr-i Hafî’yi gördüm, onun da verâsı, haram ve helal olduğu bilinmiyen şüpheli şeylerden sakınması vardı.” “Siz bunlardan hangisine meylediyorsunuz?” diye sordular; “Üstâdımız Bişr-i Hafî’ye” diye cevap verdi.
Birisi kendisinden Müslüman kardeşinin hakkından sordu: “Müslüman kardeşinin hakkını, aranızdaki dostluk ve muhabbete güvenerek zâyi etmeyin. Zîrâ Allahü teâlâ, her mümine haklar verdi. Bu hakları ancak Allahü teâlânın hukûkunu yerine getirmeyenler zâyi ederler” buyurdu.
Rızık hakkında sık sık şöyle derdi: “Rızkını Allah’tan bilmeyip de onun mahlûkundan beklemek, insanı cenâb-ı Hak’tan uzaklaştırıp, halka muhtaç eder.” Sonra da; “Kim gönlünü mahlûkâta bağlayıp Hakk’a ulaşmak isterse, O’na kavuşamaz. Kim gönlünü Hakk’a bağlar, O’na ulaşmayı dilerse, arzusuna kavuşur” buyurdu. 

“BU ZAT VEFAT ETMEMİŞ!..”
Ahmed bin Yahyâ el-Celâ hazretlerinin oğlu anlatır:
“Babam vefât ettiğinde, cenâzesini yıkaması için birisini çağırdık. Yıkamak için yanına vardı, fakat hemen dışarı çıkıp; “Bu zat vefât etmemiş!” dedi. Biz yanına vardığımızda bir hareket göremedik. O kimse korkup gitti. Başka birisini çağırdık. O da korkmuş hâlde çıkıp; “Ben yanına varınca eliyle beni itti” dedi. Sonra yakın akrabâmızdan sâlih ve hal sâhibi birini çağırdık. O gelince ona hiçbir şey yapmadı ve rahatça yıkayıp, kefenledi.”

Toplam Görüntülenme: 1287

Yayın tarihi: Perşembe, 01 Temmuz 2010