Bu sayfayı yazdır

Anadolu âlimlerinin reîsi Mustafa bin Ebüssüûd

Mustafa Efendi, Osmanlı Devleti’nde yetişen âlimlerdendir. Şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi’nin oğludur. 965 (m. 1557) senesinde doğdu. 1008 (m. 1599) senesi Safer ayında İstanbul’da vefât etti. Eyyûb semtinde, muhterem pederi Ebüssü’ûd Efendi’nin yanına defnedildi...

Mustafa Efendi, Osmanlı Devleti’nde yetişen âlimlerdendir. Şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi’nin oğludur. 965 (m. 1557) senesinde doğdu. 1008 (m. 1599) senesi Safer ayında İstanbul’da vefât etti. Eyyûb semtinde, muhterem pederi Ebüssü’ûd Efendi’nin yanına defnedildi... “SALİH KİMSELERE DİL UZATMA!”
Mustafa Efendi, babası Ebüssü’ûd Efendi’den ilim ve edeb öğrendi. Sahn-ı semân medreselerinden birine müderris olarak ta’yin edildi. Daha sonra Edirne Selîmiye Medresesi’ne ta’yin edildi. Bu görevden ayrıldıktan sonra çeşitli yerlerin kadılıklarında bulunan Mustafa Efendi, 1007 (m. 1598) senesinde Anadolu âlimlerinin reîsi oldu. Aynı sene rahatsızlandı ve uzun süren hastalığı neticesinde vefât etti.
Mustafa Efendi aklî ve naklî ilimlerde mütehassıs idi. Bütün ilimlerin inceliklerine vâkıf idi. Özellikle fıkıh ve usûl-i fıkıhda çok derin bilgiye sahipti. Buyurdu ki:
“İnsan sâlih kimselerin yolunda gitmeli, onlara benzemeye çalışmalıdır... Bir kimse sâlih kimselerden olamamışsa, sâlih kimselere dil uzatmaktan çok sakınmalıdır. Çünkü sâlih kimselere dil uzatmak, öldürücü zehirdir...
Bir kimsenin sâlihlere yakınlık duyması, onun sâlihlerden olduğuna delîldir. Bir kimse, kendisinde sâlihlere karşı yakınlık ve sevgi, onlardan da kendisine bir yakınlık ve sevgi göremezse, bunun için üzülmesi ve ağlaması gerekir.
Kişinin, nefsini dâimâ hor ve hakîr görmesi, onu ayıplaması, onu dâimâ noksan bilmesi sâlih olmanın alâmetlerindendir.
Allahü teâlânın peygamberlerine belâ ve musîbet vermesi, aynı zamanda, belâ ve musîbete düçâr olan sâlih kimselere teselli vermek içindir.
Ma’sûm olmak (günahlardan korunmuş olmak), sâlih olmanın şartı değildir. Bilakis sâlih olmanın şartı; günâha düşmeden önce, o günâhı çirkin görmek, günah olan şeyden hoşlanmamak, günâhı işledikten sonra da, işlediğinden dolayı üzülmek ve işlediği günah için tövbe etmek. Allahü teâlâdan af ve mağfiret istemektir...”
KABİRDEN GELEN SES!..
Bu mübarek zat, son nefesinde “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn” diyerek ruhunu teslim etti. Defnedildiği yerin yakınındaki mektepde bulunan sâlih bir zâtın, Mustafa bin Ebüssü’ûd Efendi’nin defnedildiği gün, mezarından; “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn” (Biz Allahın kuluyuz ve (öldükten sonra da) yine ona döneceğiz, derler) meâlindeki Bekâra sûresi 156. âyet-i kerîmesini duyduğunu Hüsrev-zâde yazmıştır.

Toplam Görüntülenme: 1139

Yayın tarihi: Pazartesi, 02 Şubat 2009