Bu sayfayı yazdır

O oynadığın eller kefenin olsun!..

Ebü’l-Be­re­kât Hak­kâ­rî haz­ret­le­ri, Do­ğu Ana­do­lu ev­li­yâ­sı­nın bü­yük­le­rin­den­dir. Mi­la­di 12. ve hic­ri 6. as­rın son­la­rın­da Hak­kâ­ri’de ve­fât et­ti. La­liş kö­yün­de am­ca­sı­nın in­şâ et­tir­di­ği ve ken­di­si­nin med­fûn ol­du­ğu za­vi­ye­ye def­ne­dil­di... Çok ke­ra­met­le­ri gö­rül­müş­tür...

“BEN­DEN BİR İS­TE­ĞİN VAR MI?”
Ebü’l-Fadl Mea­li an­la­tır: “Ye­di se­ne Ebü’l-Be­re­kât haz­ret­le­ri­ne hiz­met et­tim. Bir gün ye­mek ye­dik­ten son­ra eli­ni yı­kı­yor, ben de su dö­kü­yor­dum. Ba­na, “İs­te­di­ğin bir şey var mı?” di­ye su­âl bu­yu­run­ca, “Evet, duâ­nız be­re­ke­tiy­le Kur’ân-ı ke­rî­mi ez­ber­le­mek is­te­rim” de­dim. O da, “Al­la­hü teâ­lâ sa­na ko­lay­lık ver­sin, her uza­ğı ya­kın et­sin. Kur’ân-ı ke­rî­mi ez­ber­le­mek­te yar­dım­cın ol­sun” di­ye du­â et­ti.. On­dan son­ra Kur’ân-ı ke­rî­mi kı­sa za­man­da hıf­zet­tim. Al­la­hü teâ­lâ onun duâ­sı be­re­ke­tiy­le, ba­na uzak olan yeri ya­kın, güç olan şey­le­ri de ko­lay ey­le­di...”
Arif­ler­den Câ­rul­lah Mag­ri­bî an­la­tır: “Bir gün Ebü’l-Be­re­kât haz­ret­le­ri­nin soh­be­tiy­le şe­ref­len­mek­tey­dim. Yuf­ka için­de, kı­zar­mış ko­yun eti ye­mek ha­tı­rım­dan geç­ti. Çok geç­me­di ki, bir ars­lan ağ­zın­da dü­rül­müş yuf­ka ek­mek­le ka­pı­dan gir­di ve be­nim önü­me bı­ra­kıp git­ti. O sı­ra­da yu­ka­rı­dan bir adam in­di. Onun in­me­si ve ek­me­ği gör­me­siy­le, be­nim bi­raz ön­ce­ki et ye­me ar­zum ta­ma­men kay­bol­du. Ona ik­ram et­tik. Hep­si­ni ye­di. Ebü’l-Be­re­kât haz­ret­le­riy­le bir müd­det soh­bet et­tik­ten son­ra, gel­di­ği gi­bi git­ti. Ebü’l-Be­re­kât haz­ret­le­ri ba­na, “İs­tek de­di­ğin bu ada­mın ar­zu­su gi­bi olur. Onun is­te­ği öy­le şid­det­li­dir ki, baş­ka­la­rı­nın is­te­ği­ni izâ­le eder ve ar­zu et­ti­ği an­da onu yap­ma­sı ge­re­kir. Şu an­da o, tâ Çin’e git­ti” bu­yur­du.

İNAT­ÇI­NIN HA­ZİN SO­NU!..
Oğ­lu Ebü’l-Me­fâ­hir an­la­tır: “Ba­bam bir gün na­maz kı­lan bi­ri­nin el­le­ri ile oy­na­dı­ğı­nı gör­dü. Ona lü­zum­suz ha­re­ke­tin na­ma­zı bo­za­ca­ğı­nı an­lat­tı. Adam inat edip, ay­nı ha­re­ke­ti yap­ma­ya de­vam et­ti. Bu­nun üze­ri­ne ba­bam hid­det­le­nip “O oy­na­dı­ğın el­ler ke­fe­nin ol­sun” de­yi­ver­di. O an­da, ada­mın el­le­ri ha­re­ket ede­mez ol­du. Adam çe­kip git­ti. Bir­kaç gün son­ra ağ­la­ya­rak ba­ba­mın hu­zu­ru­na gel­di. İyi ol­ma­sı için du­â is­te­di. Ba­bam “Ar­tık, onun çâ­re­si yok, ben sa­na Al­la­hü te­âlâ­nın rı­zâ­sı için öf­ke­len­dim, öf­ke­nin oku da o el­le­re sap­lan­dı. Gayr-i ih­ti­ya­ri o söz­le­ri söy­le­dim. Ar­tık se­nin kur­tu­lu­şun zor” bu­yur­du. Adam çok geç­me­den ve­fât et­ti.”

Toplam Görüntülenme: 1216

Yayın tarihi: Pazartesi, 29 Aralık 2008