Bu sayfayı yazdır

Muhammed bin Nâsır es-selâmî

Mu­ham­med bin Nâ­sır es-se­lâ­mî haz­ret­le­ri 467 (m. 1074) se­ne­sin­de doğ­du. 550 (m. 1155) se­ne­sin­de ve­fat et­ti. Bu mü­ba­rek zat, ön­ce Şa­fi­î mez­he­bin­de idi. Pey­gam­be­ri­mi­zi (sal­lal­la­hü aley­hi ve sel­lem) rü’yâ­da gö­rüp, Han­be­lî mez­he­bi­ne geç­me­si işâ­ret bu­yu­rul­ma­sı üze­ri­ne son­ra­dan Han­be­lî mez­he­bi­ne gi­rip, o mez­he­bin fı­kıh bil­gi­le­ri­ni öğ­re­nip, bu hu­sûs­ta âlim ol­muş­tur.

“Nİ­ME­Tİ KO­RU­YAN ŞÜ­KÜR­DÜR!”
Hik­met­li söz­le­ri çok­tur. Bu­yur­du ki:
“Ha­yır ve iyi­li­ğin di­re­ği olup, kar­şı­lık­lı sev­gi­yi mey­da­na ge­ti­rir. Ra­hat­lık ve hu­zur onun­la kalb­le­re yer­le­şir, İs­lâm dî­ni, Müs­lü­man­la­rı bu gü­zel has­le­te sev­ke­de­rek cö­mert ol­ma­la­rı­nı bil­dir­di. Zî­râ dün­yâ ve âhi­ret iyi­lik­le­ri, cö­mert­lik­te top­lan­mış­tır. Mu­hak­kak on­da Al­la­hü te­âlâ­nın ra­zı ol­ma­sı var­dır. Bü­tün in­san­la­rın da be­ğen­di­ği ve ra­zı ol­du­ğu bir iş­tir...”
“Al­la­hü teâ­lâ İb­râ­him sû­re­si ye­din­ci âyet-i ke­rî­me­sin­de meâ­len; (N’imet­le­ri­me şük­re­der­se­niz, onu art­tı­rı­rım) bu­yu­ru­yor. Hik­met sâ­hib­le­ri de­di ki: ‘Şü­kür­le ni­met de­vam eder. Ni­me­te küf­re­di­lir, kad­rü kıy­me­ti bi­lin­mez­se gi­der. Ni’me­ti ko­ru­yan şü­kür­dür. Şü­kür, ni­met­le­ri ço­ğal­tır ve in­sa­nı ce­za­dan ko­rur. Ni­met­le­re şük­ret­me­yen, hay­van­lar­dan sa­yı­lır.”
Mu­ham­med bin Nâ­sır haz­ret­le­ri ve­fât et­ti­ğin­de ge­ri­de hiç mal bı­rak­ma­mış­tır. Ve­fa­tı sı­ra­sın­da bu­yur­du ki:
“Hiç­bir dün­ya­lık ma­lım yok ki bun­la­rı mi­ras bı­ra­ka­yım. Yal­nız­ca el­bi­sem var. Bun­la­rı da ce­nâ­ze­mi yı­ka­yan­la­ra ve­rin!..”

“SEN ON­LA­RIN RE­İSİ­SİN”
Mu­ham­med bin Nâ­sır haz­ret­le­ri ve­fât et­ti­ğin­de, ce­nâ­ze na­ma­zı­nı kıl­mak için pek­çok âlim top­lan­mış­tı. Meş­hûr bir âlim ol­ma­sı ve çok se­vil­me­si se­be­biy­le, ce­nâ­ze na­ma­zı bir­kaç de­fa kıl­dı­rıl­dı. Ce­nâ­ze na­ma­zı, va­si­ye­ti üze­ri­ne ön­ce Sul­tan Câ­mi­i’nde Ebü‘l-Fadl bin Şa­fi­î ta­ra­fın­dan kıl­dı­rıl­dı. Son­ra Şeyh Ab­dül­kâ­dir ve son­ra İbn-i Ka­va­rî­rî ta­ra­fın­dan Men­sûr Câ­mi­i’nde kıl­dı­rıl­dı. Bun­dan son­ra da Har­bi­ye’de, Ömer el-Har­bî kıl­dır­dı. Öğ­le vak­ti Bağ­dat’ta Bâb-ı Harb kab­ris­ta­nı­na, Ebû Men­sûr bin En­bâ­rî‘nin ya­nı­na defn edil­di. Ce­nâ­ze­sin­de bü­yük bir ce­mâ­at top­lan­mış­tır.
İbn-i Cev­zî, fı­kıh âli­mi Ebû Bekr bin Hu­da­rî’nin şöy­le an­lat­tı­ğı­nı nak­let­miş­tir:
Rü­yâm­da Mu­ham­med bin Nâ­sır’ı gör­düm. “Efen­dim, Al­la­hü teâ­lâ sa­na na­sıl mu­âme­le et­ti?” de­dim. “Be­ni ba­ğış­la­dı ve ba­na, “Ha­dîs âlim­le­rin­den on ki­şi­yi da­ha af­fet­tim. Çün­kü sen, on­la­rın re­îsi­sin ve sey­yi­di­sin” bu­yur­du.

Toplam Görüntülenme: 1635

Yayın tarihi: Perşembe, 25 Aralık 2008