Bu sayfayı yazdır

Han­belî fı­kıh â­li­mi Ha­sen bin Hâ­mid

Ha­sen bin Hâ­mid el-Bağ­dâ­dî, Bağ­dad’da ye­ti­şen Han­be­lî âlim­le­rin­den­dir. Bağ­dad­lı olup, bir­çok âlim­den çe­şit­li ilim­ler al­dı. İl­min­den çok kim­se­ler is­ti­fâ­de et­ti. Dev­let ida­re­ci­le­ri­ne ve hal­ka ders ve­rir ve her mes’ele­de ken­di­si­nin fet­va­sı­na baş­vu­ru­lur­du...

SUL­TA­NIN HE­Dİ­YE­Sİ­Nİ AL­MA­DI!..
Çok ta­le­be ye­tiş­tir­di. Fı­kıh, usûl-i fı­kıh, usûl-i ha­dîs ve baş­ka ilim­ler­de çok kıy­met­li ki­tap­lar yaz­dı. Uzun bir ömür sür­dü. Ya­zı­lan ki­tap­la­rı ço­ğal­ta­rak on­la­rı sa­tar, eli­nin eme­ği ile ka­zan­dı­ğı­nı yer­di... Bir ke­re­sin­de, sul­tan ken­di­si­ne kıy­met­li he­di­ye­ler gön­der­miş­ti. On­lar­dan ba’zı­sı­na ih­ti­yâ­cı ol­du­ğu hâl­de hiç­bi­ri­ni ka­bul et­me­di. O, böy­le he­di­ye­ler­den uzak dur­mak is­ti­yor­du.
Bir­çok ke­re­ler hac yap­mak için Mek­ke’ye git­ti. 403 (m. 1013) se­ne­sin­de, hac­dan dö­ner­ken, Mek­ke yo­lun­da “Vâ­kı­sat-ü ha­zûn” adı ve­ri­len ye­rin ya­kı­nın­da ve­fât et­ti...
İbn-i Hâ­mid, da­ha çok fı­kıh il­miy­le uğ­ra­şıp meş­hur ol­du. Ah­med bin Han­bel haz­ret­le­ri­nin mez­he­bin­de olan­la­ra ders ve­re­cek ve bu mez­heb­de müf­tî­lik ya­pa­cak mer­te­be­ye yük­sel­di...
Onun bil­dir­di­ği bir ha­dî­s-i şe­rif­te Pey­gam­ber efen­di­miz (sal­lal­la­hü aley­hi ve sel­lem) bu­yur­du ki:
“Baş­ka­la­rı­nı gıy­bet et­me­nin (çe­kiş­tir­me­nin) kef­fâ­re­ti, gıy­bet et­ti­ği kim­se için is­tiğ­far et­mek­tir.”
Ka­dı Ebû Ya’lâ an­la­tı­yor:
“İbn-i Hâ­mid, ders ver­me­ye baş­lar­ken ön­ce Kur’ân-ı ke­rim okur­du. Son­ra der­se baş­lar­dı. Ders ver­me­yi bi­tir­dik­ten son­ra, bir­çok ki­tap­la­rı eliy­le ya­zar, on­la­rı sa­ta­rak ka­zan­dık­la­rın­dan ge­çi­mi­ni te­min eder­di. Çok za­man bak­la­yı yağ­sız ola­rak pi­şi­rip yer­di. Yağ bul­du­ğu za­man onu ye­me­ğe kat­maz, yal­nız yer­di. O, çok hac ya­par­dı. İlim öğ­ren­mek ve hac yap­mak için çok yol­cu­luk yap­mak­tan, ya­şı­nın iler­le­me­si­ne rağ­men çok zevk alır­dı ve hiç yor­gun­luk his­set­mez­di...”

SON NE­FES­TE DE OL­SA...
Ha­sen bin Hâ­mid haz­ret­le­ri, hac yap­mak üze­re se­fe­re çık­mış­tı. Hac dö­nü­şün­de yol­da bü­tün in­san­lar çok su­sa­mış­lar­dı. Onun da sı­ca­ğın şid­de­tin­den ta­ka­ti tü­ken­miş ve bir ta­şa yas­lan­mış­tı. Son ne­fe­si­ni ver­mek üze­rey­di. Bi­ri­si ona az bir su ge­tir­di. “Onu ne­re­den ge­tir­din?” di­ye işa­ret­le sor­du. O da; “Şim­di bu suâ­lin vak­ti de­ğil­dir. Su­yu için!” di­ye ce­vap ver­di. Bu­nun üze­ri­ne O; “Evet, Al­la­ha ka­vuş­ma ânın­da da ol­sa ha­ram­dan mı, he­lâl­den mi di­ye sor­ma­nın vak­ti­dir” de­di. Su­yun ki­me âit ol­du­ğu­nu so­ra­rak, he­lâl olup ol­ma­dı­ğı­nı an­la­mak is­te­miş­ti. Su­yu iç­me­den ve­fât et­ti...

Toplam Görüntülenme: 1452

Yayın tarihi: Salı, 28 Ekim 2008