Büyük hadîs âlimi Mis’ar bin Kedâm
Meşhurların Son Sözleri
Perşembe, 24 Mayıs 2007
Mis’ar bin Kedâm, büyük hadîs âlimlerindendir. Künyesi “Ebû Seleme”dir. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerde çok güvenilir olduğu için kendisine “mushaf” da denir. 155 (m. 772)’de Mekke-i mükerremede vefât etti...
Rivâyetlerinde çok güvenilir olan Mis’ar bin Kedâm, bin kadar hadîs-i şerîf rivâyet etti. İslâm âlimlerince senet kabul edilen ve “Kütüb-i sitte” adı verilen meşhûr hadîs kitabları onun rivâyetlerini almışlardır.
“Üç üstâdım imansız gitti!”
Meşhurların Son Sözleri
Çarşamba, 23 Mayıs 2007
Salihlerden birisi şâhid olduğu bir hâdiseyi şöyle anlatıyor: Bir seher vakti zemzem kuyusunun yanında oturuyordum. Bir kimse geldi. Kuyudan bir kova doldurup çekti, içti. Kalanını bırakıp gitti. Yüzünde örtü olduğu için kim olduğunu da anlayamadım. Kovada kalan artığını içtim. Tadı bâdem ezmesi gibiydi. O âna kadar o lezzette bir şey içmemiştim...
ALLAHÜ TEALADAN BİR AN GAFİL OLMAYASIN
Dini Hikayeler
Salı, 22 Mayıs 2007
Yûsuf bin Hüseyin şöyle anlatır: "Mısır'a Zünnûn-i Mısrî'nin yanına gittikten sonra, Rey şehrine dönüyordum. Bağdâd'a vardım. Dayım Abdullah bin Hâzır orada idi. Hacca gidecekmiş, yanına gittim:
-Nereden geldin? diye sordu:
-Mısır'dan gelip, Rey'e gidiyorum. Bir nasîhat etmenizi isterim, dedim.
Buyurdu ki:
-Kabûl etmezsin!
-Ederim. dedim.
ABDULLAH-I ENSÂRÎ
Dini Hikayeler
Salı, 22 Mayıs 2007
Abdullah-i Ensârî hazretleri Evliyânın meşhûrlarından ve Hanbelî mezhebinin büyük fıkıh âlimlerindendir. Kerâmetleri pek çoktur. Vâzlarında Ehl-i sünneti müdâfaa eder, mezhebsizlik ve bid'atlerin kötülüğünü anlatırdı. Allahü teâlâya kavuşmak yolunda yürümek isteyenlerin, evliyâya ve hakîkî din âlimlerine çok bağlı olmasını isterdi. Bu yolda ilerleten vâsıtaların, onlara olan tam muhabbet ve bağlılık oduğunu söylerdi. O büyüklere dil uzatanların zavallılıklarını her defâsında ifâde eder ve; "Yâ Rabbî! Dostlarını öyle yaptın ki, onları tanıyan sana kavuşuyor ve sana kavuşmayan onları tanıyamıyor. Yâ Rabbî! Her kimi felâkete düşürmek istersen, onu dostlarının, evliyânın ve gerçek İslâm âlimlerinin üzerine atarsın." buyurmuştur.
YÜZ VERMEDİN!
Dini Hikayeler
Salı, 22 Mayıs 2007
Fakîh Îsâ bin Muhammed şöyle anlatır:
Uzak bir diyârda idim. Abdullah el-Ayderûs'u açıkça bulunduğum yerde görmeyi temenni etmiştim. Mescide gittim. Oraya bir dilenci ve yanında birisi gelip benden bir şey istedi. Bir şey vermedim. Oradan ayrılıp başka yere gittim. O dilenci ve yanındaki kişi benim arkamdan geldi. Sonra yine yanıma yaklaşarak benden bir şeyler istedi. Yine yüz vermedim. Bunun üzerine o dilenci ve yanındaki ayrılıp gitti. Bir müddet sonra ben, Abdullah el-Ayderûs'un bulunduğu yere döndüm. Şeyh Abdullah'ın yanına giderek; "Ben sizi gittiğim yerde alenen görmeyi temenni ettim. Lâkin bu isteğim hâsıl olmadı." dedim. Bunun üzerine Ebû Muhammed el-Ayderûs ; "Sana alenî görünmem hâsıl oldu. Falan gün duhâ vaktinde sen falan mescidde idin. Senin yanına bir dilenci geldi. Yanında birisi de vardı. Senden bir şeyler istediler. Onlara bir şey vermedin. Sonra kalkıp bir yere gittin. Onlar da seni tâkib etti ve yine bir şeyler istediler. Yine yüz vermedin. İşte o dilencinin yanındaki ben idim. Ben, senin yanına o kılıkla gelmiştim." dedi. Ben; "Efendim! Sizin dedikleriniz doğrudur. Fakat o size fazla benzemiyordu." deyince, Şeyh Abdullah da; "Eğer ben bu hâlimle senin yanına gelse idim, sen beni tanır ve insanlara haber verirdin." buyurdu.
Âlim bir hükümdar Sultan Keykâvus
Meşhurların Son Sözleri
Salı, 22 Mayıs 2007
Sultan Keykâvus “Ziyaroğulları” denilen devletin hükümdarıydı. İran taraflarında hüküm süren bu devletten bugünlere önemli hiçbir şeyin kalmamasına rağmen, Keykâvus hiç unutulmadı. İsmi siyaset bilimciler tarafından her zaman saygıyla anıldı.
Hükümdar Keykâvus, aynı zamanda büyük bir âlim idi. Vefat edeceği zaman oğlu Giylanşah’a yaptığı vasiyetleri İran’da meşhur olmuştur:
Büyük mutasavvıf Ya’kûb Germiyânî
Meşhurların Son Sözleri
Pazartesi, 21 Mayıs 2007
Büyük velî Ya’kûb Germiyânî’nin baba ve dedeleri Osmanlı ordusunda yüksek rütbe sâhibi kimselerdi. Ya’kûb Efendi ilk zamanlarından îtibâren, ilim öğrenmek husûsundaki gayretleri sebebiyle zamânında bulunan yüksek âlimlerin, sohbet meclislerinde ve derslerinde yetişerek kemâle geldi, olgunlaştı. Fazîlet ve irfân sâhibi olmakta ve tasavvuf yolunda ilerlemekte yüksek istidât ve kâbiliyet sâhibiydi. İstanbul’a gelerek, Kocamustafapaşa Dergâhında bulunan, Sünbül Sinân hazretlerinin talebeleri arasına girdi...
ABDULLAH EL-ACEMî
Dini Hikayeler
Pazar, 20 Mayıs 2007
Zamânın sultânı Melîk Zâhir Mücirüddîn, bir defâsında Abdullah el-Acemî hazretlerinin köyüne gitmişti. Abdullah el-Acemî bahçelerde bekçilik yapıyordu. Melik onu bir bahçe içinde görüp:
"Ey Genç! Bize tatlı bir nar getir." deyince, bulunduğu bahçedeki bir nar ağacından nar koparıp götürdü. Melik kesip tadına baktı ve; "Bu nar ekşi sen nasıl bekçisin narın ekşisini tatlısını ayırd edemiyorsun?" dedi.
Abdullah el-Acemî kendisine âid olmayan meyvelerden hiç yemediği için, ekşisini tatlısını bilmiyordu. Melîk'in sözleri üzerine hem üzüldü hem de mahcûb oldu. Gidip bir ağacın altında namaza durdu ve iki rekat namaz kılıp şöyle duâ etti: "Yâ Rabbî bana hangi narın tatlı olduğunu bildir, gidip Melîk'e vereyim..."
BUNLAR ŞARAPTI
Dini Hikayeler
Pazar, 20 Mayıs 2007
Kâdı Yâkûb şöyle anlatır:
Birgün Şam'da bir mescidin kenarındaydım. Orada bir köprü vardı. Hava çok sıcaktı. Abdullah el-Yuneynî, abdest almak için dereye indi. O sırada bir nasrânî, şarap yüklü katırı ile köprüden geçiyordu. Katır bir ara ürktü ve yük yere yıkıldı. Çevrede başka kimse yoktu. Abdullah el-Yuneynî, yukarı çıkıp bana; "Yükü yüklemeye yardım et!" dedi.
“Genç Osman” İkinci Osman Han
Meşhurların Son Sözleri
Pazar, 20 Mayıs 2007
İkinci Osman Han, 1604 senesinde İstanbul’da doğdu. Annesi onun yetişmesi için çok titiz davrandı. İyi bir terbiye ve tahsil yaptırdı. Zeki ve enerjik bir padişahtı. Bıyıkları henüz terlememiş olan İkinci Osman Han, sima itibarı ile çok güzeldi. 26 Şubat 1618 günü babasının yerine tahta geçen amcası birinci Mustafa Han’ın rahatsızlığı yüzünden tahtı bırakmaya mecbur olması üzerine Osmanlı sultanı oldu. Atılgan, cesur ve gözü pek olan bu padişah yaşasaydı “İkinci bir Fatih olurdu” diyenler vardır...