Mucize ile kerâmet arasındaki fark

Ebû Muhammed Yafiî hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimidir. 698 (m. 1298)’de Yemen’de doğdu. 768 (m. 1367)’de Mekke’de vefât etti. İmâm-ı Yâfiî’nin “Neşr-ül-mehâsin” adlı eserinden bazı bölümler:

Allahü teâlânın yardımı ile derim ki, evliyâda kerâmetlerin zuhuru, meydana gelmesi, aklen caiz ve naklen vâkidir. Aklen caiz olması: Allahü teâlâ her şeye kadirdir, kerâmetler de, mucizeler kabilinden mümkün olan şeylerdir. Ehl-i sünnet ve cemaat âlimleri böyle der ve eserleri de böyle söyler. Bu, şarkta, garpta, Arap diyârı olsun, Acem diyârı olsun, her tarafta böyledir.
Kerâmetlerin naklen vukûu: Bu husus, Kur’ân-ı kerîmde, hadîs-i şerîflerde ve haberlerde bildirilmiştir. Kur’ân-ı kerîmde, Hazret-i Meryem hakkında meâlen; “Bunun üzerine Rabbi, Meryem’i güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve onu iyi bir şekilde yetiştirdi. Zekeriyyâ aleyhisselâmı ona kefil (himâyesine memur) kıldı. Zekeriyyâ ne zaman Meryem’in bulunduğu mihraba girdiyse, onun yanında bir yiyecek buldu. 'Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?' dedi. O da; 'Bu, Allah tarafından gönderiliyor. Şüphe yok ki, Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır' dedi" buyurulmuştur. (Âl-i îmran-37) 
Zekeriyyâ aleyhisselâm, yazın hazret-i Meryem’in yanında kış meyvesi, kışın da yaz meyvesi buluyordu. Yine Kur’ân-ı kerîmde, Hazret-i Meryem hakkında meâlen; “Hurmanın da dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün” buyurulmuştur. (Meryem-25) [Bu taze hurma, zamanının dışında oluyordu.]
Mucize ile kerâmet arasındaki fark: Mucize ile kerâmet arasındaki farklar şunlardır: 1- Mucizede, tehaddî etmek, yani “Siz de yapınız! Yapamazsınız!” demek şart değil ise de, mucizenin manasında tehaddî vardır. Kıyâmet hâllerinden ve ileride olacak şeylerden haber vermekte tehaddî olamayacağı için, bunlar kâfirlere karşı mucize değildir. Müminler, bu haberlerin mucize olduklarına inanırlar. Evliyânın kerâmetleri de, peygamberlik iddia etmedikleri için ve tehaddî bulunmadığı için, mucize olamazlar. 2- Peygamberlerin mucizesini izhâr etmesi gerekir. Kerâmette ise, velînin kerâmetini gizlemesi gerekir. Ancak zarûret hâlinde izin ile veya elinde olmayan bir durum ile veya talebelerinin îmânını kuvvetlendirmek için olursa bu müstesnadır. Fakat normal hâlde mutlak olarak, velînin kerâmetini gizlemesi gerekir ve ona kerâmetini izhâr etmesi caiz değildir.

Toplam Görüntülenme: 1641

Yayın tarihi: Perşembe, 14 Eylül 2017

Bunları okudunuz mu?