BİZ SENDEN DAHA NİCA HİZMETLER BEKLERİZ

 Osmanlı Devleti zamanında serhat diyarlarına “genç adamlar memleketi” denirdi. Çünkü serhat gazileri düşmanla durmadan mücadele eder, memleket sınırlarını her türlü tehlike ve saldırıdan uzak bulundurmak için daima can alıp can verirlerdi. Bu yüzden de ihtiyarlık denilen derde uğramadan genç yaşta şehitlik mertebesine ererlerdi. Onların bu fedakarlık ve yiğitlilik barajı sayesinde Osmanlı vatandaşları mesut ve rahat yaşarlardı.Serhatler daimi savaş bölgesiydi. Bu yüzden serhat kaleleri her zaman efsanevi menkıbelere şahit olurdu. Bunlar bazen düşman eline geçer ve bir süre öyle kalır, sonra yine Osmanlılar tarafından zapt olunurlardı. Düşman eline geçen kaleler için elçilerle görüşülürken “Kralınızda emanet olan Padişah kalesi” tabiri kullanılır ve bu suretle onun er geç geri alınacağı anlatılmak istenirdi.

Böylece el değiştirmiş namlı kalelerden biri de Estergon Kalesidir. Tuna ve Gran nehirlerinin kavşağında ve Budin’in 45 kilometre kuzeyinde bulunan bu kale, Kanuni Sultan Süleymen Han tarafından 12 gün süren bir kuşatma sonunda 10 Ağustos 1543’de fethedilmişti. Kale, 52 yıl Avrupa’ya karşı Osmanlı sınırlarının bekçiliğini yaptıktan sonra 2 Ağustos 1595 günü Avusturya Prensi Mansfeld tarafından 80.000 kişilik bir orduyla kuşatıldı. Kaledeki Osmanlı kuvvetleri ise sadece 5.000 kişiydi. Fakat büyük bir fedakarlıkla savunmaya devam ediyorlardı. Bu sırada kalede bulunan ünlü tarihçi Peçevi İbrahim Efendi şöyle anlatır:“Kaleye her gün 2.000 top mermisi düşüyordu. Bu kadar top darbından dağlar tahammül etmek uzak iken, Estergon gibi küçük bir kal’anın dayanması mucizât-ı Nebî’ den idi. Düşman iki defa lağım atıp, Tuna’ya bakan büyük kulenin dış duvarlarını havaya uçurup, üzerindeki gazilerin kimini içeri, kimini dışarı attı ve ol kuleyi zaptedip içine girdi ler. Birkaç yerde de çam tahtalarına öküz derisi kaplayıp duvara dayadı ve altından delip kazmaya başladı. Şöyle oldu ki, bir harbeyi (Kısa mızrak) bizden biri onların tarafına uzatıp yakın olan mel’unu yıkmak istese, ucuna bir kafir yapışıp o kendine, biz kendimize çekerdik. Gece gündüz böyle cenkten bir an geri kalmadılar.”Sonra su azlığı yüzünden çekilen ızdırabı şöyle anlatır:“Sarnıcın suyunda bir ay içildi. Bir kolda olan iki yüz adama bir at yükü su verildi. Ânı dahi Paşa kendisi yapardı. Sarnıç etrafında susuzluktan mermeri yalayan ve bir damla su diye can veren yaralıların feryat ve iniltilerinden gönüller mahzun olurdu. Yediğimiz sadece buğdaydı. Bir avuç buğdayı sacda kavururlar, sonra da el değirmeninde öğütürler ve bunu sekiz kişi yerlerdi.”Nihayet kaleyi savunan Lala Mehmed Paşa, Avusturya Prensi ile, vire karşılığında kaleyi teslim etmek üzere anlaştı ve kaledekiler malları ve silahlarıyla birlikte dışarı çıkarak burasını düşmana teslim ettiler.Bu hadise, serhat gazilerini derinden yaraladı. Bir çok şiirler ve türkülerle Estergon’a olan hasretlerini dile getirdiler. Nihayet 10 yıl sonra, 29 Ağustos 1605’de Lala Mehmed Paşa, bu sefer Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem rütbesiyle kaleyi kuşattı. Gaziler, 10 yıl önceki acının intikamını almak ve padişahlarını memnun etmek için gece gündüz gayret ederek 29 Eylül günü dış kaleyi fethettiler. İbraim Peçevî Efendi diyor ki:“Bundan sonra 10 gün dahi iç kale dövüldü ve onuncu günde “yürüyüştür” diye nida olundu. Sabah kadar metrisler ve ol dereler İslam gazileriyle doldu. Kafirler dahi gazilerin halini görüp, yürüyüş edeceklerini bildirdiler. Gece yarısından önce idi. Budin Yeniçeri Ağası Osman Ağa’nın tarafındaki düşman, “elaman” diye feryat etmişler ve vire meselesini konuşmak için adam istemişler. Bu haberi Sadrazama ulaştırdılar. O da Allah’a hamdetti ve gözyaşı döktü. Vire işini konuşmak üzere bu fakiri memur etti. Evvelce burasını düşmana teslim ederken bir kafir beyi bize;“Bu Osmanlı devleti bize ecdadımızdan v onlara dahi kendi ecdatlarından bir kapalı kutu olarak gelmiş yadigarlardır. Hepsi de; “Bunu sakın açmayın, içi yılan ve çıyan dolu olup, açtığınız gibi bunlar dünyayı istila ederler” demişler. Öylece bu kapalı kutu bizlere kadar geldi ve biz bunu açtık, gördük ki meğer boş imiş...gibi nice zehirli sözlerle eza ve cefa etmiş idi. Şimdi sıra bize gelince, onlara, bize söylediklerini birkaç mertebe ziyadesini söyledik ve nice cefalar eyledik. Cenâb-ı Rabb-ül’Âlemin, o mahalde dualarımı  zı kabul etmiş imiş... Aynı ile nice istemişsem, öyle nasip etti.”Kale teslim alındıktan sonra Sadrazam Lala Mehmet Paşa, Hünkara bu müjdeyi götürecek olan heyete Peçevi İbrahim Efendiyi de dahil etti. Sadrazamın mektubunu  Sultan I. Ahmed Han’a takdim ettiklerini şöyle anlatır:

 “Çünki Âsitâne’ye (İstanbul) vardık, Saadetlû Padişah, Şehzadeler odasını teşrif buyurdular. Dârüsaade kapısından girip ol mahalde mülaki olduk ve mektubu verip lazım olan ahvali arz ettik. Orada bulunan hizmetkarlarımızla beraber on yedi kişiydik. Birer hil’at ihsan ettiler. Ba’dehû Sultanımıza dedim ki; Dünya emellerinden, Cenâb-ı Hak’tan bundan başka bir hâcetim yoktu. On yıl bu serhadleri bunun için bekledim. Bundan sonra ha sağ kaldım, ha öldüm, ha mansıb aldım, ha azloldum. Cümle yanımda birdir” dedim. Saadetlû Padişah; Yok, öyle demeyesin. Biz senden daha nice hizmetler bekleriz... Buyur dular.”

Estergon, bundan sonra 78 yıl daha Osmanlı hakimiyetinde kaldı. İkinci Viyana bozgunundan sonra 1 Ekim 1683 günü düşmana yine vire ile teslim edilerek Osmanlı devletinden ayrıldı.

Toplam Görüntülenme: 2118

Yayın tarihi: Cumartesi, 26 Haziran 2004

Bunları okudunuz mu?