BELGRAD’DA İKİ ŞEHİD

Fatih Sultan Mehmed, Avrupa’nın kapısı olan Belgrad’ı 13 Haziran 1456 günü kuşatmıştı. Kale yarımada şeklinde, Tuna ve Sava nehirlerinin birleştikleri yerde olup, çok iyi bir şekilde tahkim edilmişti. Hristiyanlar, Orta Avrupa’nın kapısı ve kilit noktası olan Belgrad’ın müdafaası için büyük hazırlıklar yapmışlardı. Muhasara sadece kara tarafından başlamıştı. Bu yeterli değildi, zira kalenin nehir yoluyla irtibatı devam ediyordu. Macarların kendisini millî bir kahraman olarak gördükleri Hunyad gelmeden önce kaleye girmek lazımdı.

Yapılacak şey, Macaristan tarafına geçilerek Hunyad’ın yolunun kesilmesiydi. Fakat bazı Vezir ve Beyler, Belgrad’ın uzun müddet dayanamayacağına inandıkları bu hareketi lüzumsuz buluyorlardı. Harp usullerine vakıf olan ve bir çok tecrübesi olan Rumeli Beyler beyi Karaca Paşa aynı fikirde değildi. Muhasaranın üçüncü gününde toplanan divanda fikirlerini söyledi. Bir kısım kuvvetle Macaristan tarafına geçerek kaleye yardıma gelecek Hunyad’ın karşılanması  nj teklif ederek:“Padişahım! Ben kuluna destur ver. Tuna’nın öte yakasına geçeyim. Hisar karşısında durarak gelecek küffarın önüne çıkayım” dedi. Rumeli Akıncıları ve Sancak Beyleri bu fikre katılmadılar. Karaca Paşa her ne kadar; “Paşalar, beyler, etmen, tedbir budur” dediyse de sözünü dinletemedi. Muhasaranın devamına karar alınan divandan çıkıldığında, Karaca Paşa âdeta ağlamaklı olmuştu. Birlik te olduğu Yeniçeri Ağası Hasan Ağaya:“Ağa, kişi dostunu böyle mi destekler?” diye serzenişte bulundu. Hasan Ağa da dertliydi. Divanda kendisine söz düşmemişti. Diğer taraftan Sancak Beylerinin; “Karaca cenkten uzak kalmak için böyle söyler” dedikleri kulağına gelince kıpkırmızı oldu ve:“Padişahımız bilir. Biz Bizans surları önünde cenk ederken bu beyler neredeydi? Karaca ölümden korkmaz. Ben bu canı Padişahım ve devletim için bu tende saklarım.” Diye bağırdı.Yeniçeri Ağası onu teselli ederek; “Hiddetlenme Karaca! Ben seni bilirim. Git efendi mize durumu tekrar arz eyle” deyince, Karaca Paşa; “Yok Ağa yok, olan oldu” dedi.Muhasara bütün şiddetiyle devam ediyordu. Vidin’de toplanan Osmanlı donanması Segedin’den gelecek yardıma engel olmak için Belgrad önüne geldi ise de, Hunyad’ın donanmasına mağlup oldu. Şiddetli bir hücuma geçileceği sırada Hunyad, kaleye yardıma geldi. Bu durum, savaşın şiddetini bir kat daha arttırmıştı. Padişah o zaman Karaca Paşaya hak verdi. 13 Haziran ile 20 Temmuz arasında devam eden muharebeler çok kanlı olmuştu. Hunyad’ın kumandayı ele almasıyla morali düzelen düşman, inatla bütün hücumlara karşı koyuyordu. Sultan 20 Temmuz günü Karaca Paşayı huzuruna kabul ederek, ertesi gün için umumi bir taarruzun yapılacağını, kendisinin de ordunun başında bulunacağını söyledikten sonra:“Karaca, senden her zamankinden fazla gayret beklerim. Mârûzâtın sem’i itibara alınmadı diye neden gam çekersin?” diye sordu. Karaca gözleri dolu olarak;“Padişahım! Sen hemen emret, billah Allah yolunda şehid olmaktan başka düşün cem yoktur. Canın ne kıymeti vardır ki devletlim?” cevabını verdi.Ertesi gün sabahın erken saatlerinde mehter cenk havası vururken, umumi hücum başladı. Karaca Paşa en öndeydi. Yanında Yeniçeri Ağası Hasan Ağa vardı. “Hey gaziler yürüyün!” nâralarıyla ileri atıldılar. Muharebe bütün şiddetiyle devam ediyordu ve tam Osmanlıların zaferiyle neticelenecek bir seyir takibetmeye başladığı sırada önce Karaca Paşa, sonra da Hasan Ağa şehid oldu. Osmanlı ordusundan 5.000 kişi kaleye girmeyi başar mıştı. Fakat başlarında Karaca Paşa ve Hasan Ağanın olmadığını fark eden Hunyad karşı taarruza şehre girenleri çıkarttıktan sonra, bütün gücüye ordugaha saldırdı. Bunun üzerine Padişah, ordugaha giren düşmanı karşıladı ve; “Kullarım ne durursunuz?” nârasıyla ileri atıldı. Bunu gören Yeniçeriler tekrar düşmana saldırdı. Hunyad, akşam olduğunda 10.000’den fazla ölü bırakarak Belgrad’a geri çekildi. Fatih, Karaca Paşa ve Hasan Ağanın niçin huzura gelmediğini sorunca, paşalardan biri, ikisinin de kaleye girerken arka arkaya şehid olduklarını haber verdi. Karaca Paşa son nefesini verirken; “Padişahıma söyleyin! Allahü teâlânın emrine uyarak bu canı devletim ve onun için veriyorum” demişti. Koca Fatih, hiçbir zor karşısında eğilmeyen başını eleri arası na alarak;”Vah Karaca Paşam vah! Vah Hasan’ım!” diye göz yaşı döktü.

Toplam Görüntülenme: 1907

Yayın tarihi: Salı, 18 Mayıs 2004

Bunları okudunuz mu?